24 Aralık 2008 Çarşamba
22 Aralık 2008 Pazartesi
"Aydınlar Kürtleri anladı, dindarları dışladı"
Balçiçek PAMİR'İN TİMUR SELÇUKLA yaptığı söyleşi
Aydınlar Kürtleri anladı, dindarları dışladı
Türk Müziğinin usta besteci - yorumcusu Timur Selçuk, Söz Sende'de Balçiçek Pamir'e konuk oldu
Sanatının yanında politik duruşuyla da tanınan Timur Selçuk, aydınların Kürtleri anladığını, dindarları dışladığını söyledi.
Selçuk, "İşin başına gitmek gerekirse Atatürkçülük okullarda doğru anlatılmıyor. Kemalizm tanımlamasını ben kullanmıyorum. "İzm" neyin sonuna geldiyse onu çürütmeye başlamaştır. "İzm"ler beni korkutuyor. Onun için Atatürkçülük derim. O benim yüreğimi daha çok ısıtan bir şeydir. Sanırım doğru anlatamadık. Siyasi görüşlerin güzelliğinin insanı insan yapan değerlere ne ölçüde katkıda bulunduğuyla anlaşılması gerektiğini biz anlatamadık. Atatürk'ün gerek Kurtuluş Savaşı'nda gerekse devrimlerinde tek bir amacı vardı: İnsanı insanca yaşatmak. Bu şekilde baktığınız zaman buna en yakın duran siyasi anlayış sol. İster sol deyin, ister sosyal demokrat, ister demokratik sol, ister sosyalizm... Mustafa Kemal'i hiçbir şekilde solun dışında bir düşüncenin içine koymak mümkün değildir." dedi.
ÇARŞAF AÇILIMI GEÇ KALMIŞ BİR AÇILIM
Seçimlerde CHP'ye oy verdiğini söyleyen Timur Selçuk, CHP'nin "çarşaf açılımı"nın da gecikmiş bir açılım olduğunu savundu. Selçuk şöyle devam etti: "Bizim mütedeyyin kesime söyleyecek bir sözümüz yoktur, diye başlar sosyal demokrat konuşmaya. Sanki mütedeyyin insanlar Cumhuriyet'ten sonra Kuzey Buz Denizinden geldiler. Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı'nın devamıdır. İşe böyle girerseniz ben bunu yemem. Onların gönül teline hitap etmek, onların yaşamlarına saygı gösterecek altı dolu bir laf beklerim. Solun gelişmesi ancak sağlıklı ve ahlaklı bir sosyal demokrasiyle mümkündür. CHP'nin bunun altını doldurması gerekir. Beni ikan etmeleri gerekir. İkna etmedikleri sürece çarşaf bana simge gibi gelir."
Daha önce yaptığı "Solcuların da namaz kılacağını gösterdim" açıklamasıyla dikkat çeken Timur Selçuk, dedesinin ilahiyatçı olduğunu, annesinin anneannesinin de hafız olduğunu söyledi. Manevi yanını ailesinden aldığını vurgulayan Selçuk, konserlerden önce iki rekat namaz kıldığını söyledi.
Aydınlar Kürtleri anladı, dindarları dışladı
Türk Müziğinin usta besteci - yorumcusu Timur Selçuk, Söz Sende'de Balçiçek Pamir'e konuk oldu
Sanatının yanında politik duruşuyla da tanınan Timur Selçuk, aydınların Kürtleri anladığını, dindarları dışladığını söyledi.
Selçuk, "İşin başına gitmek gerekirse Atatürkçülük okullarda doğru anlatılmıyor. Kemalizm tanımlamasını ben kullanmıyorum. "İzm" neyin sonuna geldiyse onu çürütmeye başlamaştır. "İzm"ler beni korkutuyor. Onun için Atatürkçülük derim. O benim yüreğimi daha çok ısıtan bir şeydir. Sanırım doğru anlatamadık. Siyasi görüşlerin güzelliğinin insanı insan yapan değerlere ne ölçüde katkıda bulunduğuyla anlaşılması gerektiğini biz anlatamadık. Atatürk'ün gerek Kurtuluş Savaşı'nda gerekse devrimlerinde tek bir amacı vardı: İnsanı insanca yaşatmak. Bu şekilde baktığınız zaman buna en yakın duran siyasi anlayış sol. İster sol deyin, ister sosyal demokrat, ister demokratik sol, ister sosyalizm... Mustafa Kemal'i hiçbir şekilde solun dışında bir düşüncenin içine koymak mümkün değildir." dedi.
ÇARŞAF AÇILIMI GEÇ KALMIŞ BİR AÇILIM
Seçimlerde CHP'ye oy verdiğini söyleyen Timur Selçuk, CHP'nin "çarşaf açılımı"nın da gecikmiş bir açılım olduğunu savundu. Selçuk şöyle devam etti: "Bizim mütedeyyin kesime söyleyecek bir sözümüz yoktur, diye başlar sosyal demokrat konuşmaya. Sanki mütedeyyin insanlar Cumhuriyet'ten sonra Kuzey Buz Denizinden geldiler. Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı'nın devamıdır. İşe böyle girerseniz ben bunu yemem. Onların gönül teline hitap etmek, onların yaşamlarına saygı gösterecek altı dolu bir laf beklerim. Solun gelişmesi ancak sağlıklı ve ahlaklı bir sosyal demokrasiyle mümkündür. CHP'nin bunun altını doldurması gerekir. Beni ikan etmeleri gerekir. İkna etmedikleri sürece çarşaf bana simge gibi gelir."
Daha önce yaptığı "Solcuların da namaz kılacağını gösterdim" açıklamasıyla dikkat çeken Timur Selçuk, dedesinin ilahiyatçı olduğunu, annesinin anneannesinin de hafız olduğunu söyledi. Manevi yanını ailesinden aldığını vurgulayan Selçuk, konserlerden önce iki rekat namaz kıldığını söyledi.
17 Aralık 2008 Çarşamba
BUSH'A ATILAN AYAKKABILARI ARAPLAR
BÖYLE Tİ'YE ALDI TIKLA SEYRET
BÖYLE Tİ'YE ALDI TIKLA SEYRET
Etiketler:
AYAKKABI,
AYAKKABI ATAN GAZETECİ,
BUSH,
IRAK,
IRAKLI GAZETECİ
5 Aralık 2008 Cuma
20 Kasım 2008 Perşembe
7 Ekim 2008 Salı
1 Ekim 2008 Çarşamba
29 Eylül 2008 Pazartesi
Adnan Oktar'ın 10 trilyon vaadi dünya gündeminde
İngiliz Independent gazetesi, evrim teorisini destekleyici tek bir delil getiren bilim adamına 10 trilyon vereceğini söyleyen Adnan Oktar'ı bugün sayfalarına taşıdı.
Gazete, konuya ilişkin haberinde Türkiye'de Adnan hoca olarak bilinen ve Harun Yahya ismini kullanan Adnan Oktar'ın, evrim teorisini destekleyici fosil getiren herhangi bir bilim adamına 10 trilyon değerinde Türk Lirası parası vereceğini söylediğini aktardı.
Adnan Oktar, evrim teorisine karşı yıllardır verdiği mücadele ile de biliniyor. Evrim teorisinin geçersiz ve bilimsel olmadığını savunan Oktar, bunun üzerine onlarca dile çevrilmiş çok sayıda kitap yayınladığı biliniyor.
Adnan Oktar'ın evrim teorisinin güçlü destekleyicilerinden olan Richard Dawkin'in internet sitesinin Türkiye'de yasaklanmasının en büyük etkenlerinden biri olduğunu vurgulayan Independent, Adnan Oktar'ın Batıda ağır bir şekilde eleştirildiğini yazdı. Gazetede çıkan mülakatında evrim teorisini destekleyen fosil olmadığını belirten Oktar, "Evrimciler fosil kayıtlarında hiçbir delil gösteremediler bugüne kadar. Hiçbir fosil evrimcilerin savundukları anlayışı yansıtmıyor." dedi.
Bu arada Oktar'a cevap veren Kaliforniya Üniversitesi öğretim görevlisi Dr Kevin Pedian da Adnan Oktar'ın mahlukatın zamanla nasıl değişim geçirdiğini algılayamadığını söyledi. Pedian, "Eğer bir yengeç görürse, bunda hiçbir evrimin olmadığını görür. Nesli tükenenlerin ise Adnan Oktar'ı hiç rahatsız ettiği görülmüyor." Kevin Pedian ayrıca, Oktar'ın Yaratılış Atlası (The Atlas of Creation) kitabını da 'saçma' bulduğunu söyledi.
Adnan Oktar'ın Yaratılış Atlası kitabını çıkardıktan sonra dünya genelinde tanınmaya başladığını yazan gazete, 800 sayfalık bu kitabın içeriğinde İslam dinine uygun olan ve milyonlarca yıllık hayatın evrimcilerin savundukları iddiaya göre bir seyir izlemediği görüşlerinin yer aldığını aktardı
İngiliz Independent gazetesi, evrim teorisini destekleyici tek bir delil getiren bilim adamına 10 trilyon vereceğini söyleyen Adnan Oktar'ı bugün sayfalarına taşıdı.
Gazete, konuya ilişkin haberinde Türkiye'de Adnan hoca olarak bilinen ve Harun Yahya ismini kullanan Adnan Oktar'ın, evrim teorisini destekleyici fosil getiren herhangi bir bilim adamına 10 trilyon değerinde Türk Lirası parası vereceğini söylediğini aktardı.
Adnan Oktar, evrim teorisine karşı yıllardır verdiği mücadele ile de biliniyor. Evrim teorisinin geçersiz ve bilimsel olmadığını savunan Oktar, bunun üzerine onlarca dile çevrilmiş çok sayıda kitap yayınladığı biliniyor.
Adnan Oktar'ın evrim teorisinin güçlü destekleyicilerinden olan Richard Dawkin'in internet sitesinin Türkiye'de yasaklanmasının en büyük etkenlerinden biri olduğunu vurgulayan Independent, Adnan Oktar'ın Batıda ağır bir şekilde eleştirildiğini yazdı. Gazetede çıkan mülakatında evrim teorisini destekleyen fosil olmadığını belirten Oktar, "Evrimciler fosil kayıtlarında hiçbir delil gösteremediler bugüne kadar. Hiçbir fosil evrimcilerin savundukları anlayışı yansıtmıyor." dedi.
Bu arada Oktar'a cevap veren Kaliforniya Üniversitesi öğretim görevlisi Dr Kevin Pedian da Adnan Oktar'ın mahlukatın zamanla nasıl değişim geçirdiğini algılayamadığını söyledi. Pedian, "Eğer bir yengeç görürse, bunda hiçbir evrimin olmadığını görür. Nesli tükenenlerin ise Adnan Oktar'ı hiç rahatsız ettiği görülmüyor." Kevin Pedian ayrıca, Oktar'ın Yaratılış Atlası (The Atlas of Creation) kitabını da 'saçma' bulduğunu söyledi.
Adnan Oktar'ın Yaratılış Atlası kitabını çıkardıktan sonra dünya genelinde tanınmaya başladığını yazan gazete, 800 sayfalık bu kitabın içeriğinde İslam dinine uygun olan ve milyonlarca yıllık hayatın evrimcilerin savundukları iddiaya göre bir seyir izlemediği görüşlerinin yer aldığını aktardı
Adama göre adam gönderirler
Adama göre adam gönderirler
Osmanlı elçisi olarak Fransa Kralı'na gönderilen İncili Çavuş'un elbisesinin bazı yerlerinde yama varmış. Kral kıyafetinden dolayı yadırgadığı İncili Çavuş'a:
"Bana senden başka gönderecek adam bulamamışlar mı?" diye sormuş.
Bu soruya İncili Çavuş şu cevabı vermiş:
"Osmanlılar, adama göre adam gönderirler. Beni de sana göndermelerinin sebebi bu olsa gerek."
Osmanlı elçisi olarak Fransa Kralı'na gönderilen İncili Çavuş'un elbisesinin bazı yerlerinde yama varmış. Kral kıyafetinden dolayı yadırgadığı İncili Çavuş'a:
"Bana senden başka gönderecek adam bulamamışlar mı?" diye sormuş.
Bu soruya İncili Çavuş şu cevabı vermiş:
"Osmanlılar, adama göre adam gönderirler. Beni de sana göndermelerinin sebebi bu olsa gerek."
ALINTI
"İnsanlar hürriyetlerinin genişlemesini istiyorlar. Hata ediyorlar. Hâlbuki akılları olsa, otoritenin sıkılaşmasını isterlerdi. Tasmalı köpekler el üstünde geziyor. Hâlbuki tasmasız köpekleri itlaf ediyorlar (öldürüyorlar.)"
28 Eylül 2008 Pazar
112 – İHLÂS SÛRESİ (İhlâs, samimi olmak, dine içtenlikle bağlanmak)
Mekke’ de nâzil olmuştur. 4 Âyettir.
1.De ki: "O, Allah'tır, bir tektir."
2."Allah Samed'dir. (Her şey O'na muhtaçtır, o, hiçbir şeye muhtaç değildir.)"
3.Ondan çocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir)."
4."Hiçbir şey O'na denk ve benzer değildir."
112 - الاخلاص
قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ
اللَّهُ الصَّمَدُ
لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ
وَلَمْ يَكُن لَّهُ كُفُواً أَحَدٌ
112 - İHLAS
Kul hüvallahü ehad
Allahüs samed
Lem yelid ve lem yuled
Ve lem yekün lehu küfüven ehad.
112 - THE UNİTY
Say: He is Allah, the One;
Allah, the Eternal, Absolute;
He begetteth not, nor is He begotten;
And there is none like unto Him.
112 - REINHEIT DES VERTRAUNS
Sprich: «Er ist Allah, der Einzige
Allah, der Unabhängige und von allen Angeflehte.
Er zeugt nicht und ward nicht gezeugt;
Und keiner ist Ihm gleich.»
Mekke’ de nâzil olmuştur. 4 Âyettir.
1.De ki: "O, Allah'tır, bir tektir."
2."Allah Samed'dir. (Her şey O'na muhtaçtır, o, hiçbir şeye muhtaç değildir.)"
3.Ondan çocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir)."
4."Hiçbir şey O'na denk ve benzer değildir."
112 - الاخلاص
قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ
اللَّهُ الصَّمَدُ
لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ
وَلَمْ يَكُن لَّهُ كُفُواً أَحَدٌ
112 - İHLAS
Kul hüvallahü ehad
Allahüs samed
Lem yelid ve lem yuled
Ve lem yekün lehu küfüven ehad.
112 - THE UNİTY
Say: He is Allah, the One;
Allah, the Eternal, Absolute;
He begetteth not, nor is He begotten;
And there is none like unto Him.
112 - REINHEIT DES VERTRAUNS
Sprich: «Er ist Allah, der Einzige
Allah, der Unabhängige und von allen Angeflehte.
Er zeugt nicht und ward nicht gezeugt;
Und keiner ist Ihm gleich.»
Kadın var adamı adam eder
Kadın var adama dünyayı haram eder
Kadın var adama bildirmez tasa
Kadın var adama göstermez ne para ne kasa
Kadın var adama yedirir kelek
Kadın var adama giydirir kazak birde üstüne yelek
Kadın var adama çene kapattırır
Kadın var adamın yolunu sapıtırır
Kadın var adamın ömrünü bitirir
Kadın var adamın gönlünü götürür
Kadın var adamın ömrüne ömür katar
Kadın var adamı diyardan diyara atar
Kadın var adamı pazarda satar
Kadın var adamı gönderir akşama kadar yatar
Kadın var adamı gömer bana bakan varmı diye bakar
Kadın var adamın yasına yas katar
Kadın var adamı kuzu gibi dinler
Kadın var adama dertli gibi inler
Kadın var adamsız yapamaz
Kadın var adamla yapamaz
Kadın var adami suya götürür susuz getirir
Kadın var adamı su yolunda yitirir
Kadın var adamı yılan gibi sokar
Kadın var adama mis gibi kokar
Velhasıl kadınlar çesit çesit bu dünyada
Erkekler kadınlar için hala rüyada.....
Kadın var adama dünyayı haram eder
Kadın var adama bildirmez tasa
Kadın var adama göstermez ne para ne kasa
Kadın var adama yedirir kelek
Kadın var adama giydirir kazak birde üstüne yelek
Kadın var adama çene kapattırır
Kadın var adamın yolunu sapıtırır
Kadın var adamın ömrünü bitirir
Kadın var adamın gönlünü götürür
Kadın var adamın ömrüne ömür katar
Kadın var adamı diyardan diyara atar
Kadın var adamı pazarda satar
Kadın var adamı gönderir akşama kadar yatar
Kadın var adamı gömer bana bakan varmı diye bakar
Kadın var adamın yasına yas katar
Kadın var adamı kuzu gibi dinler
Kadın var adama dertli gibi inler
Kadın var adamsız yapamaz
Kadın var adamla yapamaz
Kadın var adami suya götürür susuz getirir
Kadın var adamı su yolunda yitirir
Kadın var adamı yılan gibi sokar
Kadın var adama mis gibi kokar
Velhasıl kadınlar çesit çesit bu dünyada
Erkekler kadınlar için hala rüyada.....
NİÇİN AĞLARSIN EY BÜLBÜL
--------------------------------------------------------------------------------
SEN BURDA GARİP Mİ KALDIN
NİÇİN AĞLARSIN EY BÜLBÜL
YORULUP İZ Mİ YANILDIN
NİÇİN AĞLARSIN EY BÜLBÜL
KARLI DAĞLARI MI AŞTIN
DERİN IRMAKLAR MI GEÇTİN
YARİNDEN AYRI MI DÜŞTÜN
NİÇİN AĞLARSIN EY BÜLBÜL
HEY NE YAVUZ İNLERSİN
BENİM DERDİM YENİLERSİN
DOSTU GÖRMEK Mİ DİLERSİN
NİÇİN AĞLARSIN EY BÜLBÜL
NOLDU ŞU YUNUSA NOLDU
AŞKIN ATEŞİNE DALDI
YİNE BAHARİSTAN OLDU
NİÇİN AĞLARSIN EY BÜLBÜL
--------------------------------------------------------------------------------
SEN BURDA GARİP Mİ KALDIN
NİÇİN AĞLARSIN EY BÜLBÜL
YORULUP İZ Mİ YANILDIN
NİÇİN AĞLARSIN EY BÜLBÜL
KARLI DAĞLARI MI AŞTIN
DERİN IRMAKLAR MI GEÇTİN
YARİNDEN AYRI MI DÜŞTÜN
NİÇİN AĞLARSIN EY BÜLBÜL
HEY NE YAVUZ İNLERSİN
BENİM DERDİM YENİLERSİN
DOSTU GÖRMEK Mİ DİLERSİN
NİÇİN AĞLARSIN EY BÜLBÜL
NOLDU ŞU YUNUSA NOLDU
AŞKIN ATEŞİNE DALDI
YİNE BAHARİSTAN OLDU
NİÇİN AĞLARSIN EY BÜLBÜL
Acının Gizlediği Armağan
Bir gün okyanusta yol alan bir gemi kaza geçirerek battı. Gemiden tek bir kişi sağ kurtuldu. Dalgalar bu adamı küçük, ıssız bir adaya kadar sürükledi. Adam ilk günler kendisini kurtarmasını için Allah’a yakardı ve yardım bulurum umuduyla ufka baktı. Ama ne gelen oldu, ne giden… Daha sonra rüzgardan, yağmurdan ve zararlı hayvanlardan korunmak için ağaç dallarından ve yapraklardan bir kulübe yaptı. Sahilde bulduğu, gemiden arta kalan konserve, pusula gibi eşyaları bu kulübeye koydu. Günler hep aynı şekilde geçiyordu. Balık avlıyor, pişirip yiyor ve ufku gözlüyor, kendisini kurtarması için Allah’a dua ediyordu. Bir gün tatlı su getirmek için yürüyüşe çıkmıştı, geri döndüğünde kulübesinin alevler içinde yandığını gördü. Duman dans ede ede göğe yükseliyordu. Başına gelebilecek en kötü şeydi bu. Keder ve öfke içinde donakaldı. Şimdi bu ıssız adada, başını sokabileceği bir kulübe bile kalmamıştı. "Allah’ım, bunu bana nasıl yapabildin?" diye feryat etti. O geceyi keder ve üzüntü içinde geçirdi. O kadar dua ettiği halde, başına bu olay geldiği için sitemler etti. Ertesi sabah erken saatlerde, adaya yaklaşmakta olan bir geminin düdük sesiyle uyandı! "Benim burada olduğumu nasıl anladınız?" diye sordu bitkin adam kendisini kurtaranlara. Cevap onu hem şaşırttı, hem de utandırdı: "Dumanla verdiğiniz işareti gördük!"
Canımızı sıkan, göz yaşlarımızı inci gibi döküveren olaylar sessiz bir kurtuluş çağrısı, bir mutluluk davetiyesi belki de… İlk bakışta dayanılmaz gelen acı anlar, sonrasında kalbimizi kuş gibi hafifleten, ruhumuzu ısıtan tatlı tecrübelere dönüşüyor. Aydınlıkta seçemeyeceğimiz bir ışık, karanlık basınca fenerimiz oluyor. Keyfimiz yerindeyken burun kıvırdığımız tavsiyeler, yaslı anlarımızda imdadımıza yetişiyor. İyilik hallerinde sırt çevirdiklerimiz, zor anlarda sırtımızı dayadıklarımız oluyor. Hikayede yanan kulübenin dumanıyla kurtuluş umudunun yeşermesi gibi, yaşamımızdaki kırık dökükler, yıkıntı ve ziyanlar, kayıp ve yenilgiler yenilenmenin, yeniden doğuşun tohumlarını ekiyor aslında… Acı, derinlerinde gizlenen tatlı hediyelerle dolu. Yapmamız gereken, acıyla barışıp onu çözümlemek, gizlediği armağanı kalbimize buyur etmek…
Adem ÖZBAY
Bir gün okyanusta yol alan bir gemi kaza geçirerek battı. Gemiden tek bir kişi sağ kurtuldu. Dalgalar bu adamı küçük, ıssız bir adaya kadar sürükledi. Adam ilk günler kendisini kurtarmasını için Allah’a yakardı ve yardım bulurum umuduyla ufka baktı. Ama ne gelen oldu, ne giden… Daha sonra rüzgardan, yağmurdan ve zararlı hayvanlardan korunmak için ağaç dallarından ve yapraklardan bir kulübe yaptı. Sahilde bulduğu, gemiden arta kalan konserve, pusula gibi eşyaları bu kulübeye koydu. Günler hep aynı şekilde geçiyordu. Balık avlıyor, pişirip yiyor ve ufku gözlüyor, kendisini kurtarması için Allah’a dua ediyordu. Bir gün tatlı su getirmek için yürüyüşe çıkmıştı, geri döndüğünde kulübesinin alevler içinde yandığını gördü. Duman dans ede ede göğe yükseliyordu. Başına gelebilecek en kötü şeydi bu. Keder ve öfke içinde donakaldı. Şimdi bu ıssız adada, başını sokabileceği bir kulübe bile kalmamıştı. "Allah’ım, bunu bana nasıl yapabildin?" diye feryat etti. O geceyi keder ve üzüntü içinde geçirdi. O kadar dua ettiği halde, başına bu olay geldiği için sitemler etti. Ertesi sabah erken saatlerde, adaya yaklaşmakta olan bir geminin düdük sesiyle uyandı! "Benim burada olduğumu nasıl anladınız?" diye sordu bitkin adam kendisini kurtaranlara. Cevap onu hem şaşırttı, hem de utandırdı: "Dumanla verdiğiniz işareti gördük!"
Canımızı sıkan, göz yaşlarımızı inci gibi döküveren olaylar sessiz bir kurtuluş çağrısı, bir mutluluk davetiyesi belki de… İlk bakışta dayanılmaz gelen acı anlar, sonrasında kalbimizi kuş gibi hafifleten, ruhumuzu ısıtan tatlı tecrübelere dönüşüyor. Aydınlıkta seçemeyeceğimiz bir ışık, karanlık basınca fenerimiz oluyor. Keyfimiz yerindeyken burun kıvırdığımız tavsiyeler, yaslı anlarımızda imdadımıza yetişiyor. İyilik hallerinde sırt çevirdiklerimiz, zor anlarda sırtımızı dayadıklarımız oluyor. Hikayede yanan kulübenin dumanıyla kurtuluş umudunun yeşermesi gibi, yaşamımızdaki kırık dökükler, yıkıntı ve ziyanlar, kayıp ve yenilgiler yenilenmenin, yeniden doğuşun tohumlarını ekiyor aslında… Acı, derinlerinde gizlenen tatlı hediyelerle dolu. Yapmamız gereken, acıyla barışıp onu çözümlemek, gizlediği armağanı kalbimize buyur etmek…
Adem ÖZBAY
111'in öyküsü...
--------------------------------------------------------------------------------
''...ÜÇ TANE BİR RAKAMI AYRI AYRI OLSA TOPLAMI ÜÇTÜR...ÜÇ KIYMETİ VAR...AMA BİR ÇİZGİ ÜSTÜNDE YANYANA OLSALAR ,BİRLEŞSELER,BİRLİK OLUŞTURSALAR 111 OLURLAR... HEM DEĞERLERİ HEM DE KUVVETLERİ ARTAR...BU 1 RAKAMI BENCİLLİK EDİP ARKADAŞLARIYLA BİR ÇİZGİ ÜSTÜNDE BİRLEŞMEZLERSE SADECE 1 KIYMETİNDE KALIRLAR...
ÜSTELİK , 111 RAKAMINDA BAŞTA OLMAKLA SONDA OLMANIN FARKI YOKTUR...MESELA,EN BAŞTA OLAN 1 RAKAMI YÜZ DİYE OKUNUR...BUNUN İÇİN GURURLANSA,YANINDAKİ ''ON'' VE ''BİR'' DİYE OKUNAN BİRLERE TEPEDEN BAKSA BÜYÜK HATA EDER...ÇÜNKÜ,O ''BİR'' OLMAYINCA KENDİSİNİN KIYMETİ ''ON'' A DÜŞER...ORTADA Kİ AYRILINCA DA BÖYLE...HER İKİSİ DE OLMAYINCA DEĞERİ ''BİR''E DÜŞER...BURDAN ANLIYORUZ Kİ,111 RAKAMINDA Kİ HER 1 RAKAMI ''YÜZ'' KIYMETİNDEDİR...''
''alıntıdır''
--------------------------------------------------------------------------------
''...ÜÇ TANE BİR RAKAMI AYRI AYRI OLSA TOPLAMI ÜÇTÜR...ÜÇ KIYMETİ VAR...AMA BİR ÇİZGİ ÜSTÜNDE YANYANA OLSALAR ,BİRLEŞSELER,BİRLİK OLUŞTURSALAR 111 OLURLAR... HEM DEĞERLERİ HEM DE KUVVETLERİ ARTAR...BU 1 RAKAMI BENCİLLİK EDİP ARKADAŞLARIYLA BİR ÇİZGİ ÜSTÜNDE BİRLEŞMEZLERSE SADECE 1 KIYMETİNDE KALIRLAR...
ÜSTELİK , 111 RAKAMINDA BAŞTA OLMAKLA SONDA OLMANIN FARKI YOKTUR...MESELA,EN BAŞTA OLAN 1 RAKAMI YÜZ DİYE OKUNUR...BUNUN İÇİN GURURLANSA,YANINDAKİ ''ON'' VE ''BİR'' DİYE OKUNAN BİRLERE TEPEDEN BAKSA BÜYÜK HATA EDER...ÇÜNKÜ,O ''BİR'' OLMAYINCA KENDİSİNİN KIYMETİ ''ON'' A DÜŞER...ORTADA Kİ AYRILINCA DA BÖYLE...HER İKİSİ DE OLMAYINCA DEĞERİ ''BİR''E DÜŞER...BURDAN ANLIYORUZ Kİ,111 RAKAMINDA Kİ HER 1 RAKAMI ''YÜZ'' KIYMETİNDEDİR...''
''alıntıdır''
25 Eylül 2008 Perşembe
YALAN HABER YAZAN MEDYAYI BOYKOT ETMEK GEREKİR (bizi olaylardan haberdar ediyorlar diye onları masum göremeyiz)
Ben bu tartışmaya girmeden bir Müslüman olarak en azından “Müslümanım, davranışlarımda İslam'ı rehber ediniyorum” diyenlere, ahlak, insaf, vicdan sınırlarını aşan, ideolojik veya ekonomik menfaati için her şeyi mübah sayan, sahip olduğu imkanları (gazete, dergi, televizyon, reklam, sanat…) kötüye kullanan medyayı boykot etmenin farz, onları desteklemenin haram olduğunu ifade etmek isterim. Müslümanlar evlerine bu çeşit gazeteleri sokmamak ve televizyonlarında uygunsuz kanalları açmamak, izlememek durumundadırlar. Peki bu çağrı demokrasi ve basın özgürlüğü ile bağdaşır mı? Demokrasi yalnızca ahlaksızlar için değilse, ahlaklılar için de demokrasi varsa bu çağrı niçin demokrasiye aykırı olsun! Basın özgürlüğü -bütün diğer özgürlükler gibi- kötüye kullanıldığında elbette sınırlamalar gelecektir. Bunun kanunla ve kararla yapılanı olduğu gibi sivil reaksiyonla, boykotla olanı da vardır. Bir zamanlar ABD'de bir kanal, Hristiyanları üzen bir dizi yayına başlamış, ilgili sivil kuruluşlar kanala başvurup yayını kesmesini istemişler, kanal aldırmayınca reklam kaynaklarına başvurmuşlar ve “Eğer bu kanala reklam vermeye devam ederseniz sizin firmalarınızı boykot edeceğiz” demişler, firmalar kanalı uyarmış ve yayın derhal kesilmiş. Sözün özü: Kadın vücudu üzerinden para kazanan, kalitesiz ve faydasız diziler yayınlayan, din deyince tüyleri ürperen, her gün dini hareketler, uygulamalar, örgütler ve hizmetler aleyhinde yayın yapan, işi gücü Kur'an Kursları, İmam Hatip Okulları, başörtüsü, tarikatlar, din hizmeti için kurulmuş dernekler ve vakıflarla uğraşmak olan, dedektif gibi bunları takip eden, yalan yanlış haberler yapan… gazeteleri ve kanalları evlerinize sokmayın, satın alarak ve reklam vererek desteklemeyin; aksi halde manevi sorumluluğunuzun ağır olacağını unutmayın.
PROF.DR. Hayrettin KARAMAN
Efendimizin bilmeceleri ve şakaları
Soru sormak, kişiyi muhakeme yapmaya, olaylar arasında neden-sonuç ilişkisi kurmaya ve araştırmaya yönlendirir. Diğer bir deyişle mantıksal düşünmeye zorlar. Hz. Muhammed´in öğretimde bu yönteme çok önem verdiğini görmekteyiz.
Bilmece sorması
Hz. Muhammed (s.a.v.) çevresindekilere şöyle bir soru sorar: Ağaçlardan bir ağaç vardır ki, bunun bereketi Müslüman´ın bereketi gibidir. Yaprakları düşmez, dökülüp yayılmaz. Rabbinin izniyle her mevsim meyve verir. Müslüman gibidir. Şimdi bana söyleyin bu ağaç nedir? Hz. Peygamber´in Müslümanların çok iyi tanıdıkları ve özelliklerini iyi bildikleri hurma ağacını Müslümanlara benzetmesi, karşılaştırma yapması insanları mantıksal düşünmeye ve muhakeme yapmaya zorlamaktadır. (Buhari)
Karşılaştırma Yapması
Hz. Muhammed (s.a.v.) bir gün ashabına sorar: Ne dersiniz, birisinin kapısının önünde bir ırmak bulunsa ve burada her gün beş kere yıkansa, üzerinde kir ve pislik kalır mı? Ashab: Kirden ve pislikten hiçbir şey kalmaz. Hz. Muhammed (s.a.v.): İşte suyun kiri temizlemesi gibi günde beş kez kılınan namaz da sizin günahlarınızı temizler."
Buraya kadar verdiğimiz tüm örneklerde Hz. Peygamber´in (s.a.v.) kitabi ifade kullanmaktan kaçındığını görmekteyiz. Mesela; Hz. Muhammed, namazın Allah´ın emri olduğunu mutlaka kılınması gerektiğini söylemek yerine muhatabının anlayacağı dilden konuşmuş onlara yaşadığı çevreden örnekler vermeyi tercih etmiştir. Bu yaklaşımı O´nun toplumda daha etkili olmasını sağlamıştır. (Kütüb-i Site)
Zeka türleri*Sözel - Dilsel Zekâ*Mantıksal - Matematiksel Zekâ*Görsel - Mekânsal Zekâ*Bedensel - Kinestetik Zekâ*Müziksel - Ritmik *Kişisel - İçsel Zekâ *Kişiler arası - Sosyal Zekâ*Doğa - Varoluşcu Zekâ
Soru - Cevap Yöntemi
Mekke´deki ilk ve en sıkıntılı yıllardır. Kendisine iman edenler, henüz bir avuçtur. Bu bir avuçtan bir tanesi de İmran´dır ki, babası Hüseyin Mekke´nin en akıllı, en iyi konuşan insanlarından biri kabul edilir. Oğlunun da Müslüman olduğunu duyunca onu bu kötülükten geri çevirmek ve Hz. Muhammed´i, tartışıp mat ederek başlattığı bölücülüğü (!) bitirmek için O´nun yanına gider ve sorar.
Hüseyin: Nedir bu duyduklarımız! Bizim tanrılarımızı reddediyormuşsun. Oysa senin baban, deden ve ataların herkesle beraber bu tanrılara inanıyordu. Ve onlar akıllı, şerefli insanlardı.Hz Muhammed: Şimdilik senin atalarını da, benim atalarımı da bir kenara bırak, der ve devam eder -Sen kaç tanrıya inanıyorsun?�-Sekiz.-Bunların kaçı yerde kaçı gökte?-Yedisi yerde biri gökte ( Allah).-Sana bir musibet gelirse kime dua edip, yardım dilersin?-Göktekine.-Malın helak olursa, kime dua edersin?-Göktekine.-Rızkı kimden istersin?-Göktekinden.-Hastalanınca şifayı kimden beklersin?-Göktekinden.-Yalnız o senin duanı kabul ettiği halde diğerlerini ne diye ona ortak ediyorsun? Hüseyin, şaşırmıştır. Şimdiye kadar böyle bir kimse ile hiç konuşmamıştım, der.Hz. Muhammed (s.a.v.) son hamleyi yapar:- Hüseyin, Müslüman ol ki kurtulasın.Hz. Peygamber, sorduğu sorular ile Allah´ın birliğini ve putların ne kadar gereksiz olduğunu yine kişinin kendi verdiği cevaplarla bulmasını sağlamıştır. O, karşısındakini soruları ile yönlendirmiş ve mantıksal bir çıkarım yapmasını sağlamıştır. (Kütüb-i Site)
Sözel - Dilsel Zekâ
Kelimelerle düşünme, ifade etme, kelimelerdeki anlamları ve düzeni kavrayabilme gücüne sahip olma, ayrıca mizah, hikâye anlatma, mecazi anlatım ve benzetme yaparak dili etkin bir şekilde kullanma becerisidir.
Efendimiz (s.a.v.) ve sözel zekası
*Hz. Peygamber (s.a.v.) çok düzgün, açık ve net konuşurdu. Hitabet yeteneği kuvvetliydi ve bu özelliği ile karşısındaki insanları etkileme gücüne sahipti.
Kıssa anlatarak insanları uyarması
Öğretilecek bir konuyu doğrudan anlatmak yerine kıssa ile örneklendirilerek anlatmak öğrencinin konuyu anlamasını kolaylaştırır. Sözel zekâya hitap eden bu yöntem Hz. Peygamber´in (s.a.v.) eğitim metodunda önemli bir yere sahiptir.Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Bir gün bir adam yolda yürürken şiddetle susamıştı, nihayet bir kuyu buldu oraya indi, su içip çıktı. O sırada bir köpek dilini çıkarıp soluyor ve susuzluktan nemli toprağı yalıyordu. Bunun üzerine o adam; "Bu köpek tıpkı benim gibi susamış" dedi ve hemen kuyuya indi. (Su kabı olmadığından) ayakkabısına su doldurdu ve onu ağzı ile tutarak kuyudan çıktı. Köpeğe su içirdi. Bundan dolayı Allah ondan razı oldu ve onun günahlarını bağışladı.Sahabeler: Ya Resulullah; hayvanlarda da bizim için sevap var mı? diye sordular. Peygamberimiz: Her canlı yüzünden sevap vardır." buyurdu. (Buhari)
Şaka ile öğretmesi
Hz Peygamber (s.a.v.), öğretmek istediği bir konuyu mizah yolu ile de anlatmıştır. Şaka yaparken bir taraftan düşündürmeyi ve ders vermeyi de ihmal etmemiştir.
Bir gün yaşlı bir kadın Peygamberimize gelerek: "Ya Resulullah! Cennete girmem için bana dua eder misiniz?" dedi. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: "Sen bilmiyor musun, ihtiyarlar cennete giremez."deyince, kadın üzüntüsünden ağlamaklı hale geldi. Hz. Peygamber: (gülerek) "üzülme, sen yaşlı olarak değil bir genç kız olarak cennete gireceksin" der. (Buhari)
Benzetme yapması
Hz. Muhammed (s.a.v.), anlattığı konunun önemini vurgulamak ve daha iyi anlaşılabilmesini sağlamak için dikkat çekici benzetmeler yapardı.
Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Herhangi birinizin tövbe etmesinden dolayı Allah Teâlâ´nın duyduğu hoşnutluk, ıssız çölde giderken üzerindeki yiyecek ve içeceğiyle birlikte devesini elinden kaçıran, arayıp taramaları sonuç vermeyince deveyi bulma ümidini büsbütün kaybederek bir ağacın gölgesine uzanıp yatan, derken yanına devesinin geldiğini görerek yularına yapışan ve aşırı derecede sevincinden ne söylediğini bilmeyerek:"Allah´ım! Sen benim kulumsun; ben de Senin rabbinim, diyen kimsenin sevincinden çok daha fazladır." (Buhari, Da´avat 4; Muslim 3, (2744); Tirmizi, Kıyamet 50, (2499, 2500)
Kişisel - İçsel Zekâ
İnsanın kendi duygularını, duygusal tepki derecesini, düşünme sürecini tanıma, kendini değerlendirebilme ve kendisiyle ilgili hedefler oluşturabilme becerisidir.
Efendimiz (s.a.v.) ve Kişisel-İçsel ZekâMüslümanlardan bir genç Hz. Peygamberin huzuruna çıktı ve "Ey Allah´ın elçisi! Zina etmeme izin ver". dedi. Sahabiler onu: Sus! Sus! Diye azarladılar.Hz. Muhammed o delikanlıya:- Şöyle gel diye yanına çağırdı. Delikanlı yanına gelip oturdu. Peygamberimiz onunla konuşmaya başladı:- Söyle bakalım. İstediğin şeyi başkalarının annenle yapmalarına razı olur musun? -Hayır olmam.- Zaten hiç kimse annesiyle zina edilmesine razı olmaz. Peki, kızınla zina edilmesin ister misin?- Hayır istemem.-Öyleyse hiç kimse kızıyla zina edilmesini istemez. Bir başkasının kız kardeşinle zina etmesini ister misin?- Hayır istemem.- Hiçbir kimse kız kardeşiyle zina edilmesini istemez. Peki, halanla zina edilmesi seni memnun eder mi? - Hayır, kesinlikle.- Halasıyla zina edilmesi hiç kimseyi memnun etmez. Peki, birinin teyzenle zina etmesine razı olur musun?- Hayır, buna da razı olmam.- Teyzesiyle zina edilmesine kimse razı olmaz. Bu konuşmadan sonra Resul-u Ekrem elini delikanlının omzuna koydu ve: - Allah´ım! Bunun günahını bağışla! Kalbini temizle! İffetini koru!� diye dua etti. O günden sonra bu delikanlı öyle şeylerle ilgilenmedi .
Gence empatiyi öğretti
Hz. Peygamber (s.a.v.), genç delikanlıya zinanın Kur´an´daki hükmünü anlatabilir ve onu korkutabilirdi. Ama Hz. Muhammed bunu yapmak yerine gencin duygularına seslenip, yapmak istediği şeyin yanlışlığını kişisel zekâyı kullanarak ona öğretmiştir. Öncelikle sorular sorarak gence muhakeme yaptırmış, daha sonra empati kurmayı öğreterek başkalarının duygularını da anlamasını sağlamıştır.
Bedensel - Kinestetik Zekâ
Haraketlerle jest ve mimiklerle kendini ifade etme, beyin ve vücut koordinasyonunu etkili bir biçimde kullanabilme becerisidir. Bu zekâya sahip insanlar söylenenden daha çok yapılanı anlarlar.
Efendimiz (s.a.v.) ve Bedensel Zekâ
Beden dili insanlık tarihi açısından en eski iletişim aracıdır. Beden dili bir anlamda duygu ve düşüncelerimizin yansımasıdır. Hz. Peygamber konuşmalarında beden dili olarak ellerini, jest ve mimikleri kullanmaya özen göstermiştir. Ayrıca öğreteceği bazı şeyleri de uygulayarak anlatmıştır.
Hz. Peygamber: "Mümin diğer bir mümin için birbirine kenetlenmiş duvar gibidir." dedi.(Hz. Peygamber (s.a.v.) iki elinin parmaklarını birbirine geçirerek bu kenetlenmeyi gösterdi). Rasulullah (s.a.v.): "Yetimi koruyan kimse ile ben cennette şu ikisi gibiyiz." buyurdu ve aralarını biraz açarak işaret ve orta parmağını gösterdi.
Kişiler arası - Sosyal Zekâ
Grup içerisinde işbirlikçi çalışma, sözel ve sözsüz iletişim kurma, insanların duygu, düşünce ve davranışlarını anlama, paylaşma, ifade edebilme, yorumlama ve insanları ikna edebilme becerisidir.
Efendimiz´in (s.a.v.) ve Sosyal Zekâ
Hz. Muhammed´in (s.a.v.) en çok kullandığı zekâ çeşitlerinden birisi sosyal zekâdır. O, "Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mümin) kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olmaz." Diyerek diğergam olmadıkça müminlerin gerçek anlamda iman etmiş olmayacaklarını belirtmiş diğer bir deyişle bencilliğin imana engel olduğunu söylemiştir. Böylece içinde bulunduğu topluma kardeşliği, bir arada yaşamayı ve paylaşmayı öğretmiştir.
Hz. Peygamber bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: "Bütün müminler, birbirini sevmede, birbirine acımada ve birbirine şefkat göstermede bir vücut gibidir. Vücudun bir uzvu rahatsız olunca diğer uzuvları da ona ortak olur."
Hz. Muhammed ashabı ile bir yolculuktadır. Yemek için mola verilir. Arkadaşlarının her biri bir görev üstlenir. Hz. Muhammed: "Ben de ateş için odun toplayayım der". Arkadaşları engel olmak isterler. Ey Allah´ın Elçisi! Siz dinlenin biz o işi de görürüz. Hz. Muhammed bütün ciddiyeti ile cevaplar: Gerçekten bunu isteyerek yapacağınızı biliyorum. Ancak ben bir toplum içinde ayrıcalıklı olmaktan hoşlanmam. Bunu Allah da sevmez. Ve odunları toplamaya koyulur. (Kütüb-i Site)
Doğacı Zekâ
Doğadaki tüm canlıları tanıma, araştırma ve canlıların yaratılışları üzerine düşünme becerisidir.
Efendimiz (s.a.v.) ve Doğacı Zekâ
Hz. Muhammed (s.a.v.) doğa ile iç içe olan Arap toplumuna öğreteceği birçok bilgiyi yaşadıkları çevre ile örneklendirerek anlatmaktadır. Bu anlamda Hz. Muhammed´in doğacı zekâyı çok sık kullandığını görmekteyiz.
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Kur´an´ı okuyan ve gereğini olduğu gibi tatbik eden mümin, kokusu hoş, tadı güzel turunç meyvesi gibidir. Kur´an okumayan, fakat gereğini tatbik eden mümin, tadı olan ve fakat kokusu bulunmayan hurmaya benzer. Kur´an okuyan, fakat gereğini tatbik etmeyen münafık da, sadece kokusu hoş olan fesleğen gibidir. Kur´an okumayan münafık da, tadı acı ve kokusu çirkin Ebû Cehil karpuzuna benzer."
Buraya kadar verdiğimiz birçok örnekte Hz. Muhammed´in doğacı zekayı ne kadar çok kullanıldığını görmekteyiz. (Kütüb-i Site)
Müziksel - Ritmik Zekâ
Sesler ve ritimlerle düşünme, faklı sesleri tanıma ve yeni sesler, ritimler üretme becerisidir.
Efendimiz (s.a.v.) ve Müziksel Zekâ
Kur´an-ı Kerim edebî anlamda incelendiğinde de olağan üstü özellikler taşıdığı görülmektedir. Kur´an düz bir metin olmaktan uzak, içinde teşbihler, vecizeler, icazlar, istiareler, kıssaların bulunduğu bir kitaptır. Sözlerin birbiriyle uyumu, ahengi güzel sesle birleştirildiğinde ise insanları ruhen de etkilemektedir. Kur´an´daki harflerin, kelimelerin ve cümlelerin seslendirilmesi esnasında ortaya çıkan, kulağa ve ruha hoş gelen, diğer söz türlerinde hiç rastlanmayan bir musiki vardır. Kur´an üslubunun büyüleyiciliğini, onun hem şiirin hem nesrin meziyetlerini bir araya toplayan emsalsiz nazmı teşkil eder. Hz Muhammed: "Kur´an´ı seslerinizle süsleyiniz." Buyurarak. Kur´an-ı Kerim´in güzel sesle okunmasını tavsiye etmiştir.
Bu da müziksel zekâ´ya sahip olan insanların Kur´an-ı Kerim´i daha iyi anlamalarına yol açacaktır. Hz. Peygamber yalnız Kur´an´ın değil insanları her gün beş kere namaza davet eden ezanın da güzel sesle okunmasını istemiş ve bu yüzden güzel sesli olan Bilal Habeşi´nin ezan okumasını istemiştir.
Görsel ve Mekânsal Zekâ
Resimler, imgeler, şekiller ve çizgilerle düşünme, harita, tablo ve diyagramları anlayabilme muhakeme etme becerisidir.
Efendimiz (s.a.v.) ve Görsel Zekâ
Öğretimde şekil, grafik, resim veya şemaların kullanılması öğrenilecek konunun hafızada kalıcı olmasını ve soyut kavramların daha iyi anlaşılmasını sağlar. Hz. Muhammed de öğreteceği bazı konuları şekil çizerek anlatmıştır.
Şekilleri çizerek anlatması
Hz. Peygamber (s.a.v.) bir gün yere çubukla, kare biçiminde bir şekil çizdi. Sonra, bunun ortasına bir hat çekti, onun dışında da bir hat çizdi. Sonra bu hattın ortasından itibaren bu ortadaki hattı işaret eden bir kısım küçük çizgiler attı. Resûlullah (s.a.v.) bu çizdiklerini şöyle açıkladı: "Şu çizgi insandır. Şu onu saran kare çizgisi de eceldir. Şu dışarı uzanan çizgi de onun emelidir. (Bu emel çizgisini kesen) şu küçük çizgiler de musibetlerdir. Bir musibet oku yolunu şaşırarak insana değemese bile, diğer biri değer. Bu da değmezse ecel oku değer."
Bir gün Hz. Muhammed bir çizgi çizer, sonra bu Allah´ın yoludur der. Sonra bunun sağına ve soluna çizgiler çizer ve şu açıklamayı yapar: Bunlar çeşitli yollardır. Her biri üzerinde (kötülüğe) davet eden şeytan vardır. Arkasından da şu ayeti okudu: "Şu emrettiğim yol benim dosdoğru yolumdur. Hep ona uyun. Başka yollara ve dinlere uyup gitmeyin ki sizi onun yolundan saptırıp parçalamasınlar." (Kütüb-i Site)
Sos. Psk. Efser Selamet editor@sosyalpsikolog.com - haberhilal
Bilmece sorması
Hz. Muhammed (s.a.v.) çevresindekilere şöyle bir soru sorar: Ağaçlardan bir ağaç vardır ki, bunun bereketi Müslüman´ın bereketi gibidir. Yaprakları düşmez, dökülüp yayılmaz. Rabbinin izniyle her mevsim meyve verir. Müslüman gibidir. Şimdi bana söyleyin bu ağaç nedir? Hz. Peygamber´in Müslümanların çok iyi tanıdıkları ve özelliklerini iyi bildikleri hurma ağacını Müslümanlara benzetmesi, karşılaştırma yapması insanları mantıksal düşünmeye ve muhakeme yapmaya zorlamaktadır. (Buhari)
Karşılaştırma Yapması
Hz. Muhammed (s.a.v.) bir gün ashabına sorar: Ne dersiniz, birisinin kapısının önünde bir ırmak bulunsa ve burada her gün beş kere yıkansa, üzerinde kir ve pislik kalır mı? Ashab: Kirden ve pislikten hiçbir şey kalmaz. Hz. Muhammed (s.a.v.): İşte suyun kiri temizlemesi gibi günde beş kez kılınan namaz da sizin günahlarınızı temizler."
Buraya kadar verdiğimiz tüm örneklerde Hz. Peygamber´in (s.a.v.) kitabi ifade kullanmaktan kaçındığını görmekteyiz. Mesela; Hz. Muhammed, namazın Allah´ın emri olduğunu mutlaka kılınması gerektiğini söylemek yerine muhatabının anlayacağı dilden konuşmuş onlara yaşadığı çevreden örnekler vermeyi tercih etmiştir. Bu yaklaşımı O´nun toplumda daha etkili olmasını sağlamıştır. (Kütüb-i Site)
Zeka türleri*Sözel - Dilsel Zekâ*Mantıksal - Matematiksel Zekâ*Görsel - Mekânsal Zekâ*Bedensel - Kinestetik Zekâ*Müziksel - Ritmik *Kişisel - İçsel Zekâ *Kişiler arası - Sosyal Zekâ*Doğa - Varoluşcu Zekâ
Soru - Cevap Yöntemi
Mekke´deki ilk ve en sıkıntılı yıllardır. Kendisine iman edenler, henüz bir avuçtur. Bu bir avuçtan bir tanesi de İmran´dır ki, babası Hüseyin Mekke´nin en akıllı, en iyi konuşan insanlarından biri kabul edilir. Oğlunun da Müslüman olduğunu duyunca onu bu kötülükten geri çevirmek ve Hz. Muhammed´i, tartışıp mat ederek başlattığı bölücülüğü (!) bitirmek için O´nun yanına gider ve sorar.
Hüseyin: Nedir bu duyduklarımız! Bizim tanrılarımızı reddediyormuşsun. Oysa senin baban, deden ve ataların herkesle beraber bu tanrılara inanıyordu. Ve onlar akıllı, şerefli insanlardı.Hz Muhammed: Şimdilik senin atalarını da, benim atalarımı da bir kenara bırak, der ve devam eder -Sen kaç tanrıya inanıyorsun?�-Sekiz.-Bunların kaçı yerde kaçı gökte?-Yedisi yerde biri gökte ( Allah).-Sana bir musibet gelirse kime dua edip, yardım dilersin?-Göktekine.-Malın helak olursa, kime dua edersin?-Göktekine.-Rızkı kimden istersin?-Göktekinden.-Hastalanınca şifayı kimden beklersin?-Göktekinden.-Yalnız o senin duanı kabul ettiği halde diğerlerini ne diye ona ortak ediyorsun? Hüseyin, şaşırmıştır. Şimdiye kadar böyle bir kimse ile hiç konuşmamıştım, der.Hz. Muhammed (s.a.v.) son hamleyi yapar:- Hüseyin, Müslüman ol ki kurtulasın.Hz. Peygamber, sorduğu sorular ile Allah´ın birliğini ve putların ne kadar gereksiz olduğunu yine kişinin kendi verdiği cevaplarla bulmasını sağlamıştır. O, karşısındakini soruları ile yönlendirmiş ve mantıksal bir çıkarım yapmasını sağlamıştır. (Kütüb-i Site)
Sözel - Dilsel Zekâ
Kelimelerle düşünme, ifade etme, kelimelerdeki anlamları ve düzeni kavrayabilme gücüne sahip olma, ayrıca mizah, hikâye anlatma, mecazi anlatım ve benzetme yaparak dili etkin bir şekilde kullanma becerisidir.
Efendimiz (s.a.v.) ve sözel zekası
*Hz. Peygamber (s.a.v.) çok düzgün, açık ve net konuşurdu. Hitabet yeteneği kuvvetliydi ve bu özelliği ile karşısındaki insanları etkileme gücüne sahipti.
Kıssa anlatarak insanları uyarması
Öğretilecek bir konuyu doğrudan anlatmak yerine kıssa ile örneklendirilerek anlatmak öğrencinin konuyu anlamasını kolaylaştırır. Sözel zekâya hitap eden bu yöntem Hz. Peygamber´in (s.a.v.) eğitim metodunda önemli bir yere sahiptir.Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Bir gün bir adam yolda yürürken şiddetle susamıştı, nihayet bir kuyu buldu oraya indi, su içip çıktı. O sırada bir köpek dilini çıkarıp soluyor ve susuzluktan nemli toprağı yalıyordu. Bunun üzerine o adam; "Bu köpek tıpkı benim gibi susamış" dedi ve hemen kuyuya indi. (Su kabı olmadığından) ayakkabısına su doldurdu ve onu ağzı ile tutarak kuyudan çıktı. Köpeğe su içirdi. Bundan dolayı Allah ondan razı oldu ve onun günahlarını bağışladı.Sahabeler: Ya Resulullah; hayvanlarda da bizim için sevap var mı? diye sordular. Peygamberimiz: Her canlı yüzünden sevap vardır." buyurdu. (Buhari)
Şaka ile öğretmesi
Hz Peygamber (s.a.v.), öğretmek istediği bir konuyu mizah yolu ile de anlatmıştır. Şaka yaparken bir taraftan düşündürmeyi ve ders vermeyi de ihmal etmemiştir.
Bir gün yaşlı bir kadın Peygamberimize gelerek: "Ya Resulullah! Cennete girmem için bana dua eder misiniz?" dedi. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: "Sen bilmiyor musun, ihtiyarlar cennete giremez."deyince, kadın üzüntüsünden ağlamaklı hale geldi. Hz. Peygamber: (gülerek) "üzülme, sen yaşlı olarak değil bir genç kız olarak cennete gireceksin" der. (Buhari)
Benzetme yapması
Hz. Muhammed (s.a.v.), anlattığı konunun önemini vurgulamak ve daha iyi anlaşılabilmesini sağlamak için dikkat çekici benzetmeler yapardı.
Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Herhangi birinizin tövbe etmesinden dolayı Allah Teâlâ´nın duyduğu hoşnutluk, ıssız çölde giderken üzerindeki yiyecek ve içeceğiyle birlikte devesini elinden kaçıran, arayıp taramaları sonuç vermeyince deveyi bulma ümidini büsbütün kaybederek bir ağacın gölgesine uzanıp yatan, derken yanına devesinin geldiğini görerek yularına yapışan ve aşırı derecede sevincinden ne söylediğini bilmeyerek:"Allah´ım! Sen benim kulumsun; ben de Senin rabbinim, diyen kimsenin sevincinden çok daha fazladır." (Buhari, Da´avat 4; Muslim 3, (2744); Tirmizi, Kıyamet 50, (2499, 2500)
Kişisel - İçsel Zekâ
İnsanın kendi duygularını, duygusal tepki derecesini, düşünme sürecini tanıma, kendini değerlendirebilme ve kendisiyle ilgili hedefler oluşturabilme becerisidir.
Efendimiz (s.a.v.) ve Kişisel-İçsel ZekâMüslümanlardan bir genç Hz. Peygamberin huzuruna çıktı ve "Ey Allah´ın elçisi! Zina etmeme izin ver". dedi. Sahabiler onu: Sus! Sus! Diye azarladılar.Hz. Muhammed o delikanlıya:- Şöyle gel diye yanına çağırdı. Delikanlı yanına gelip oturdu. Peygamberimiz onunla konuşmaya başladı:- Söyle bakalım. İstediğin şeyi başkalarının annenle yapmalarına razı olur musun? -Hayır olmam.- Zaten hiç kimse annesiyle zina edilmesine razı olmaz. Peki, kızınla zina edilmesin ister misin?- Hayır istemem.-Öyleyse hiç kimse kızıyla zina edilmesini istemez. Bir başkasının kız kardeşinle zina etmesini ister misin?- Hayır istemem.- Hiçbir kimse kız kardeşiyle zina edilmesini istemez. Peki, halanla zina edilmesi seni memnun eder mi? - Hayır, kesinlikle.- Halasıyla zina edilmesi hiç kimseyi memnun etmez. Peki, birinin teyzenle zina etmesine razı olur musun?- Hayır, buna da razı olmam.- Teyzesiyle zina edilmesine kimse razı olmaz. Bu konuşmadan sonra Resul-u Ekrem elini delikanlının omzuna koydu ve: - Allah´ım! Bunun günahını bağışla! Kalbini temizle! İffetini koru!� diye dua etti. O günden sonra bu delikanlı öyle şeylerle ilgilenmedi .
Gence empatiyi öğretti
Hz. Peygamber (s.a.v.), genç delikanlıya zinanın Kur´an´daki hükmünü anlatabilir ve onu korkutabilirdi. Ama Hz. Muhammed bunu yapmak yerine gencin duygularına seslenip, yapmak istediği şeyin yanlışlığını kişisel zekâyı kullanarak ona öğretmiştir. Öncelikle sorular sorarak gence muhakeme yaptırmış, daha sonra empati kurmayı öğreterek başkalarının duygularını da anlamasını sağlamıştır.
Bedensel - Kinestetik Zekâ
Haraketlerle jest ve mimiklerle kendini ifade etme, beyin ve vücut koordinasyonunu etkili bir biçimde kullanabilme becerisidir. Bu zekâya sahip insanlar söylenenden daha çok yapılanı anlarlar.
Efendimiz (s.a.v.) ve Bedensel Zekâ
Beden dili insanlık tarihi açısından en eski iletişim aracıdır. Beden dili bir anlamda duygu ve düşüncelerimizin yansımasıdır. Hz. Peygamber konuşmalarında beden dili olarak ellerini, jest ve mimikleri kullanmaya özen göstermiştir. Ayrıca öğreteceği bazı şeyleri de uygulayarak anlatmıştır.
Hz. Peygamber: "Mümin diğer bir mümin için birbirine kenetlenmiş duvar gibidir." dedi.(Hz. Peygamber (s.a.v.) iki elinin parmaklarını birbirine geçirerek bu kenetlenmeyi gösterdi). Rasulullah (s.a.v.): "Yetimi koruyan kimse ile ben cennette şu ikisi gibiyiz." buyurdu ve aralarını biraz açarak işaret ve orta parmağını gösterdi.
Kişiler arası - Sosyal Zekâ
Grup içerisinde işbirlikçi çalışma, sözel ve sözsüz iletişim kurma, insanların duygu, düşünce ve davranışlarını anlama, paylaşma, ifade edebilme, yorumlama ve insanları ikna edebilme becerisidir.
Efendimiz´in (s.a.v.) ve Sosyal Zekâ
Hz. Muhammed´in (s.a.v.) en çok kullandığı zekâ çeşitlerinden birisi sosyal zekâdır. O, "Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mümin) kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olmaz." Diyerek diğergam olmadıkça müminlerin gerçek anlamda iman etmiş olmayacaklarını belirtmiş diğer bir deyişle bencilliğin imana engel olduğunu söylemiştir. Böylece içinde bulunduğu topluma kardeşliği, bir arada yaşamayı ve paylaşmayı öğretmiştir.
Hz. Peygamber bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: "Bütün müminler, birbirini sevmede, birbirine acımada ve birbirine şefkat göstermede bir vücut gibidir. Vücudun bir uzvu rahatsız olunca diğer uzuvları da ona ortak olur."
Hz. Muhammed ashabı ile bir yolculuktadır. Yemek için mola verilir. Arkadaşlarının her biri bir görev üstlenir. Hz. Muhammed: "Ben de ateş için odun toplayayım der". Arkadaşları engel olmak isterler. Ey Allah´ın Elçisi! Siz dinlenin biz o işi de görürüz. Hz. Muhammed bütün ciddiyeti ile cevaplar: Gerçekten bunu isteyerek yapacağınızı biliyorum. Ancak ben bir toplum içinde ayrıcalıklı olmaktan hoşlanmam. Bunu Allah da sevmez. Ve odunları toplamaya koyulur. (Kütüb-i Site)
Doğacı Zekâ
Doğadaki tüm canlıları tanıma, araştırma ve canlıların yaratılışları üzerine düşünme becerisidir.
Efendimiz (s.a.v.) ve Doğacı Zekâ
Hz. Muhammed (s.a.v.) doğa ile iç içe olan Arap toplumuna öğreteceği birçok bilgiyi yaşadıkları çevre ile örneklendirerek anlatmaktadır. Bu anlamda Hz. Muhammed´in doğacı zekâyı çok sık kullandığını görmekteyiz.
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Kur´an´ı okuyan ve gereğini olduğu gibi tatbik eden mümin, kokusu hoş, tadı güzel turunç meyvesi gibidir. Kur´an okumayan, fakat gereğini tatbik eden mümin, tadı olan ve fakat kokusu bulunmayan hurmaya benzer. Kur´an okuyan, fakat gereğini tatbik etmeyen münafık da, sadece kokusu hoş olan fesleğen gibidir. Kur´an okumayan münafık da, tadı acı ve kokusu çirkin Ebû Cehil karpuzuna benzer."
Buraya kadar verdiğimiz birçok örnekte Hz. Muhammed´in doğacı zekayı ne kadar çok kullanıldığını görmekteyiz. (Kütüb-i Site)
Müziksel - Ritmik Zekâ
Sesler ve ritimlerle düşünme, faklı sesleri tanıma ve yeni sesler, ritimler üretme becerisidir.
Efendimiz (s.a.v.) ve Müziksel Zekâ
Kur´an-ı Kerim edebî anlamda incelendiğinde de olağan üstü özellikler taşıdığı görülmektedir. Kur´an düz bir metin olmaktan uzak, içinde teşbihler, vecizeler, icazlar, istiareler, kıssaların bulunduğu bir kitaptır. Sözlerin birbiriyle uyumu, ahengi güzel sesle birleştirildiğinde ise insanları ruhen de etkilemektedir. Kur´an´daki harflerin, kelimelerin ve cümlelerin seslendirilmesi esnasında ortaya çıkan, kulağa ve ruha hoş gelen, diğer söz türlerinde hiç rastlanmayan bir musiki vardır. Kur´an üslubunun büyüleyiciliğini, onun hem şiirin hem nesrin meziyetlerini bir araya toplayan emsalsiz nazmı teşkil eder. Hz Muhammed: "Kur´an´ı seslerinizle süsleyiniz." Buyurarak. Kur´an-ı Kerim´in güzel sesle okunmasını tavsiye etmiştir.
Bu da müziksel zekâ´ya sahip olan insanların Kur´an-ı Kerim´i daha iyi anlamalarına yol açacaktır. Hz. Peygamber yalnız Kur´an´ın değil insanları her gün beş kere namaza davet eden ezanın da güzel sesle okunmasını istemiş ve bu yüzden güzel sesli olan Bilal Habeşi´nin ezan okumasını istemiştir.
Görsel ve Mekânsal Zekâ
Resimler, imgeler, şekiller ve çizgilerle düşünme, harita, tablo ve diyagramları anlayabilme muhakeme etme becerisidir.
Efendimiz (s.a.v.) ve Görsel Zekâ
Öğretimde şekil, grafik, resim veya şemaların kullanılması öğrenilecek konunun hafızada kalıcı olmasını ve soyut kavramların daha iyi anlaşılmasını sağlar. Hz. Muhammed de öğreteceği bazı konuları şekil çizerek anlatmıştır.
Şekilleri çizerek anlatması
Hz. Peygamber (s.a.v.) bir gün yere çubukla, kare biçiminde bir şekil çizdi. Sonra, bunun ortasına bir hat çekti, onun dışında da bir hat çizdi. Sonra bu hattın ortasından itibaren bu ortadaki hattı işaret eden bir kısım küçük çizgiler attı. Resûlullah (s.a.v.) bu çizdiklerini şöyle açıkladı: "Şu çizgi insandır. Şu onu saran kare çizgisi de eceldir. Şu dışarı uzanan çizgi de onun emelidir. (Bu emel çizgisini kesen) şu küçük çizgiler de musibetlerdir. Bir musibet oku yolunu şaşırarak insana değemese bile, diğer biri değer. Bu da değmezse ecel oku değer."
Bir gün Hz. Muhammed bir çizgi çizer, sonra bu Allah´ın yoludur der. Sonra bunun sağına ve soluna çizgiler çizer ve şu açıklamayı yapar: Bunlar çeşitli yollardır. Her biri üzerinde (kötülüğe) davet eden şeytan vardır. Arkasından da şu ayeti okudu: "Şu emrettiğim yol benim dosdoğru yolumdur. Hep ona uyun. Başka yollara ve dinlere uyup gitmeyin ki sizi onun yolundan saptırıp parçalamasınlar." (Kütüb-i Site)
Sos. Psk. Efser Selamet editor@sosyalpsikolog.com - haberhilal
9 Eylül 2008 Salı
8 Ağustos 2008 Cuma
Habervaktim Fotogaleri
Habervaktim Fotogaleri: "ESKI ISTANBUL RESIMLERI
ESKI ISTANBUL RESIMLERI
ESKI ISTANBUL RESIMLERI
ESKI ISTANBUL RESIMLERI
ESKI ISTANBUL RESIMLERI
ESKI ISTANBUL RESIMLERI
ESKI ISTANBUL RESIMLERI
ESKI ISTANBUL RESIMLERI
ESKI ISTANBUL RESIMLERI
ESKI ISTANBUL RESIMLERI"
ESKI ISTANBUL RESIMLERI
ESKI ISTANBUL RESIMLERI
ESKI ISTANBUL RESIMLERI
ESKI ISTANBUL RESIMLERI
ESKI ISTANBUL RESIMLERI
ESKI ISTANBUL RESIMLERI
ESKI ISTANBUL RESIMLERI
ESKI ISTANBUL RESIMLERI
ESKI ISTANBUL RESIMLERI"
7 Ağustos 2008 Perşembe
4 Ağustos 2008 Pazartesi
insanlar ''3'' kısımdır
Birincisi gıda gibidir. her zaman muhtaç olunur, daima lazımdırlar. öyle insanlardan uzak kalmamalıdır.
İkincisi ilaç gibidir. her zaman değil bazan muhtaç olunur, daima değil, bazan yakınlaşmakta fayda vardır.
Üçüncüsü ise hastalık gibidir. Onlara hiç bir zaman muhtaç olunmaz uzak kalınmakta fayda vardır.Çünkü yaklaşıldığında maraz meydana gelir.
2 Ağustos 2008 Cumartesi
27 Temmuz 2008 Pazar
15 Temmuz 2008 Salı
23 Haziran 2008 Pazartesi
24 Şubat 2008 Pazar
Kaydol:
Yorumlar (Atom)































