12 Temmuz 2009 Pazar

Dinle ey İsrail!

Dinle ey İsrail!

22 November 2000 yılında yayınlanan bir yazımı, bugün biraz ekleme ve çıkartmalarla tekrar yayınlıyorum. Çünkü İsrail cephesinde yeni bir durum yok..
Bu arada önce Kur’an'dan bir mesaj (Gazze'yi aklınızda tutarak okuyun şimdi): Nisa 75 “Size ne oluyor da, ‘Ey Rabbimiz, bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost / veli ve bize katından bir yardımcı gönder’ diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaş mıyorsunuz?”
Ey Musa (selam sana ve kardeşin Harun’a) kavmini, senin Allah'a şikâyet ettiğin gibi sana şikâyet ediyorum..
Onlar Kur’an'a iman etmediler. Bari “iman ettik” dediklerine uysalardı, ama “kan dökmeyeceksin” dendiği halde kan döküyorlar.
(İşaya Bab 1) “Ah ey suçlu millet! Haksızlığı yüklenmiş olan kavim, kötülük işleyenlerin zürriyeti, baştan çıkmış çocuklar! Rabbi bıraktılar da İsrail'in Kuddus'unu hor gördüler. Yabancılaştılar ve gerilediler. Niçin sapıklığı artırarak yine vurulmak istiyorsunuz? Rabbinizin şeriatına kulak verin. Temizlenin. Kötülük etmekten vazgeçin. İyilik etmeyi öğrenin, adaleti arayın. Ezilmiş olana doğruluk edin, öksüzün hakkını koruyun. Dul kadının davasına bakın.. Fakat asi olursanız sizi kılıç yiyip bitirir.. Sadık şehir nasıl fahişe oldu. O şehir ki; hakla dolu idi. Şimdi ise adam öldürenlerle dolu. Gümüşün curuf oldu. Reislerin asi, ortakları hırsız! Her biri rüşvet yiyor.. Öksüzün hakkını vermiyorlar. Ve dul kadının davasına sahip çıkmıyorlar..”
İman ettik dedikleri kitapta “Levililer 27-33”de böyle denmedi mi? Hani Cumartesi yasağına uyacağız diye söz vermişlerdi..
“Ve eğer bununla da beni dinlemezseniz ve bana karşı yürürseniz, o zaman ben size karşı öfke ile yürüyeceğim. Ben de suçlarınız için sizi yedi kat tedip edeceğim. (...) Ve yüksek yerlerinizi yıkacağım. Ve güneş putlarınızı devireceğim. Ve leşlerinizi putlarınızın leşleri üzerine koyacağım. Ve canım sizden nefret edecek. Ve şehirlerinizi çöl edeceğim. Ve makdislerinizi ıssız bırakacağım. (...)Ve ben diyarı ıssız bırakacağım. Ve onda oturan düşmanlarınız bundan dolayı şaşacaklar. Ve sizi milletler arasında dağıtacağım. Ve ardınızdan kılıç çekeceğim. Ve diyarınız ıssız olacak. Ve şehirleriniz çöl olacaklar.”
“Çünkü memlekette hakikat ve iyilik ve Allah bilgisi yok. Lanet ve yalan ve adam öldürme ve hırsızlık ve zinadan başka bir şey yok. Zorbalık ediyorlar ve kan üstüne kan döküyorlar. Bundan ötürü memleket yas tutacak (...) Onda oturan herkes zebun düşecek” Hoşea Bab 4
“Allah’ın Şeriatını unuttun, ben de senin oğullarını unutacağım. Onların izzetini utanca döndüreceğim. (...) Yiyecekler doymayacaklar, zina edecekler ve çoğalmayacaklar. Çünkü Rabbi dinlemeyi bıraktılar!” Hoşea Bab 4
İsrail kirlendi (...) Çünkü sahtekârlık ediyorlar. Ve evlere hırsız giriyor, dışarıda ise haydut çeteleri soyuyor” Hoşea Bab 6-7
“Çünki İsrail kendini yaratanı unuttu ve saraylar yaptı ve Yahuda duvarlı şehirlerini çoğalttı. Fakat onun şehirleri üzerine ateşi göndereceğim. Ve onun saraylarını yiyip bitirecek (...) kötülük ektiniz, fesat biçtiniz”
Komşusunun sınırının yerini değiştiren lanetli olsun. Bütün kavim amin diyecek (...) Garibin, öksüzün ve dul kadının hakkını yiyen lanetli olsun ve bütün kavim amin diyecek (...) Gizlice komşusunu vuran lanetli olsun, bütün kavim amin diyecek. Suçsuz adamı öldürmek için rüşvet alan lanetli olsun. Bütün kavim amin diyecek. Bu şeriatın sözlerini yapmak için onları tasdik etmeyen lanetli olsun ve bütün kavim amin diyecek” Tesniye bab 28
“Rabb seni düşmanlarının önünde kırdıracak. Onlara karşı bir yoldan çıkacaksın ve onların önünde yedi koldan kaçacaksın. Ve dünyanın bütün ülkelerinde serseri olacaksın. Ve göklerin bütün kuşlarına ve yerin vahşi hayvanlarına leşin yem olacak. (...) Rabb seni çılgınlıkla ve körlükle ve yürek şaşkınlığı ile vuracak. (...) Yollarında muvaffak olamayacaksın. Ve ancak daima sıkıştırılmış ve soyulmuş olacaksın. Ve seni kurtaran olmayacak. Bir kadınla nişanlanacaksın, onunla bir başka adam yatacak. Ev yapacaksın ve onda oturmayacaksın. Bağ dikeceksin ve fakat faydasını görmeyeceksin. (...) Aranızda olan garip sana üstün oldukça üstün olacak. Ve sen aşağı indikçe aşağı ineceksin. O baş olacak, sen ona kuyruk olacaksın. Ve bütün bu lanetler senin üzerine gelecek. Ve sen helâk oluncaya kadar seni kovalayıp sana yetişecekler. Çünkü sana emretti, emirlerini tutmak için Allah’ın Rabbin sözünü dinlemedin.”
“...Yahuda hâlâ Allah’a ve sadık olan Kuddus'a karşı dizginsizdir” Hoşea Bab 11
“İsrail kralı tan vaktinde mutlaka helâk olacak!” Hoşea Bab 10
Onların okudukları kutsal kitap, onları böyle uyarıyor. İsrailoğulları yanlış yapıyorlar. Küçük ve geçici bir çıkar karşılığında ebedi hayatlarını feda ediyorlar. Bugünün küçük çıkarları uğruna gelecek nesillerin güvenliğini tehlikeye sokuyorlar. Çocuklarına korku, umutsuzluk, utanç ve acıyı miras bırakıyorlar.
Onlar bu kitabı hiç mi okumuyorlar?
İsrailoğulları, üstün olduklarına inanıyorlar, ama onları üstün kılan vahye sırtlarını dönüyorlar ve belki de bugünkü halleri ile, kendi şeriatlarındaki bu tehditlerden hiç de haberdar değiller. Öte yandan üstünlükleri, Allah'ın onlara ikramları ile ilgilidir ve ve zaten bu ikramlar karşısında şükretmeyip puta taptıkları için de yükseltildikleri yerden lanetlenerek bu kez de aşağılanmadılar mı?
Üstünlük hâlâ takva sahipleri içindir..
İsrail gençliği büyük ölçüde din dışı bir hayat yaşıyor. Gayları, Lezbiyenleri, ateistleri ile İsrail artık çok farklı ve kendi özüne yabancı bir çizgi tutturmuş gidiyor. Fahişelerin peşinde koşuyorlar ve putlara tapıyorlar! Bir kan deryasında yüzüyorlar.. Onları bir arada tutan tek şey belki de ortak ve derin korkularıdır. Çünkü başka ortak şeyleri kalmadı. Ve yürekleri paramparça..
Ey Musa, kavminin hali işte böyle. Gazze halkı olanlara şahiddir..
Gazzeli çocuklar şimdi senin yanındadır.. İsrail askerleri ise Firavun'un yanında olmalı..
Yakub aleyhisselam belki bugün Yusuf'un ardından ağladığı gibi Gazzeli çocukların annelerinin gözyaşlarına bakıp gözyaşı döküyordur..
Sana ve gerçekten senin şeriatına uyanlara (Samiri'ye ve onunla işbirliği yapanlara, onların peşinden koşanlara değil) selam olsun.
Sen İslâm'ı getirdin bize. Ve biz de İbrahim aleyhisselamın getirdiği dine, Allah’ın dinine girdik.
Allahım, bizi doğru yola ilet. Nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların değil. Bize hakkı hak, batılı batıl göster ve hakda toplanmayı nasib et. Senden başka hiç kimse bizim ilahımız ve Rabbimiz değildir. Yalnız senden yardım diler ve yalnız sana sığınırız. Kadere, rızka ve ecele hükmeden sensin.
Selâm ve dua ile.
Formun Üstü

Formun Altı ‘’OK İŞARETİ HABERVAKTİME TIKLA’’(CTRL+TIK)


Gazze'de bir Osmanlı askerinin not defteri


“Ne bir dua ne Fatiha isterim sizlerden. İntikam… Ah intikam!..

Geçmeyiniz bizlerden..”

Tam doksan iki yıl önce, bugünlerde İsrail ordusunun kıyımlarını izlediğimiz Gazze'de, dönemin ABD'si olan İngilizlerle savaşan Osmanlı askerleri içinde, kendi deyimiyle “Anadolu'dan kopup gelen” Mehmed Hüseyin Çavuş'un not defterinden çıkan anıların arasında bulunan şiirlerden birinin son dörtlüğü bu.

“Neler neler diyorum yare, açıldı efganım…

Neler neler diyorum, hepsi… hepsi yalan…”

Bu da, Hüseyin Çavuş'un nefis cümlelerle yazılmış bir aşk hikayesinin son cümleleri. Gazze'de köy köy yaşanan şiddetli çatışmalar, yokluklar, acılar, kahramanlıklar, ölümler sırasında yazıldı. Kudüs yolunu İngilizlere kapatmak için Suveyş Kanal Muharebeleri, birinci, ikinci, üçüncü Gazze muharebeleri sırasında, Birşiba Muharebesi sırasında yazıldı bu cümleler.

“Akşam saat altıya çeyrek kala, bir İngiliz tayyaresinden atılan bomba, Ahmed Çavuş komutasındaki topa isabet etti. Yekdiğerini takiben Kozanoğlu Mehmed, Bandırmalı Ömer, Ödemişli Kazım, Lüleburgazlı Halil şehid oldu. Marangoz Abdullah, Kilisli Musafa ağır yaralandı. Sıhhiye arabalarıyla Mesvke'deki sıhhiye bölüğüne gönderilmişlerse de birisinin şehid olduğu anlaşıldı. İşte, bugünün sabahı, sekiz aslan neferin elimden gasbedilmesiyle başladı. Şimdi her tarafta bir musalib harb var. Bakalım… İstikbal… Mehmed Hüseyin: 6/5..”

Gazze'yi can havliyle savunan Anadolu evlatlarının şehid olduktan sonra ceplerinden toplanan not defterlerinde neler yok ki..

“Senden ayrıldım. Bak harab oldum.. Beni hep an!.. Unutma…” (Piyade Topçu Mehmed Hüseyin)

İşti o not defterlerinin sayfalarına, fotokopilerine bakıyorum sabahtan beri. Bir yandan da haber kaynaklarından İsrail'in Gazze'deki kıyımıyla ilgili gelişmeleri, dünyanın sahte ateşkes çabalarını izliyorum. Alelacele yazılmış, bazı cümlelerin üzeri çizilmiş sayfalar. Kiminin üzerinde bağrı yanık bir Anadolu çocuğunun efkarı, kiminin üzerinde öfke ve intikam çığlıkları.. Hepsi ama hepsi, bu toprakları ölümüne savunmuş. Yer yer zaferler kazanmış, ağır kayıplar verdirmiş. 30 bin civarındaki Osmanlı askeri, 85 binin üzerinde İngiliz askerine karşı, bütün imkansızlıklar içinde, o toprakları, köyleri, tepeleri savunmuş. Doksan yıl önce… Bu savaşta İngiliz askerleri tarafından ele geçirilen, Osmanlı askerlerinin kullandığı haritaya bakıyorum…

Yollar, tepeler, vadiler, köyler.. Çatışmaların yaşandığı her yer.. Gazze, Golan tepeleri… Zeytinlikler.. Hangisinde kaç Anadolu çocuğu gömülü şu an? Doksan yıl sonra bugün İsrail aynı yerleri bombalıyor.. Kudüs teslim olana kadar, o toprakların her metresinde verilen o dehşet mücadeleyi bugün kaçımız hatırlıyor? Kaçımız, İsrail'in bugün yapıp ettikleriyle İngiltere'nin yapıp ettiklerini kıyaslıyor? Kaçımız yüreğimizin bir tarafını hâlâ oralarda hissediyor? Daha o şehitlerin not defterlerini bile okuyamıyoruz!

Aynı savaşta İngiliz Cavuş Whatley'in anıları derlenip toparlanmış:

15 Eylül 1917: Bombay'dan Keşmir adlı gemiyle Suveyş Kanalı'na gelişlerini, oradan Kantara'ya geçişlerini anlatıyor. 6 Kasım'da Gazze'ye saldırı hazırlıklarından, Türk keskin nişancılardan, Gazze'yi nasıl bombaladıklarından söz ediyor. Sonraki günlerde; bölgedeki Musevilerin desteğinden, köylerdeki şiddetli çatışmalardan, tarafların verdiği kayıplardan, birkaç saat planlanıp birkaç gün süren çatışmalardan, bir kaç saatlik ateşkeslerden, Türk taarruzlarından, sadece bir köye üç bin top atışından, en şiddetli direnişin yaşandığı Tire köyünden söz ediyor…

İsrail Gazze'de çocuklara kıyım yaparken, uranyumlu bombalarla kenti harabeye çevirirken bunlara bakıyordum. Daha önce de bakmıştım. Hatta yazmıştım da. Ama, bugünlerde özellikle tekrar tekrar baktım. Kudüs düşene kadar…

Çünkü bugün o gündü. O zaman İngiliz vardı şimdi İsrail'le birlikte ABD var. Topraklar aynı. Köyler aynı. Kentler aynı. Savunanlar aynı, saldırganlar aynı.

Bir asır geçti... Bugün Gazze'yi savunanlar, İsrail saldırılarına şiddetli tepki verenler, o gün o topraklarda hayatını kaybedenlerin torunları değil mi? Ceplerinde Anadolu ağıtları yazan gençlerin, Kudüs'ü, Medine'yi, Mekke'yi koruyanların torunları değil mi? Öyleyse Gazze'de olanlara en sert tepkiyi gösterme hakkına sahip olanlar onlar değil mi?

Bugün sesi en yüksek çıkması gerekenler biz değil miyiz!..

Ne yazmıştı Hüseyin Çavuş… “Ne bir dua, ne fatiha isterim sizden. İntikam… Ah! İntikam!..”